İlki
2003 yılında seyirciyle buluşan Karayip Korsanları serisinin, iyi gişe
yapması üzerine peşpeşe yenilerinin çekildiğini biliyorsunuz. O kadar
ki, şimdilerde beşincisi bekleniyor. Filmin başarısının ardında Johnny
Deep'in canlandırdığı çılgın kaptan Jack Sparrow karakterinin olduğuna
ne şüphe!
Senaristlerin ve korsanlık tarihi danışmanı
Stuart Beattie'nin, Kaptan Hector Barborssa karakterini yazarken
Avrupa'da Barbarossa (Kızıl Sakal) lakabıyla meşhur Oruç Reis ve kardeşi
Barbaros Hayreddin Paşa'yı göz önünde tuttuklarını tahmin
etmişsinizdir. Peki Jack Sparrow'a John Ward, nam-ı diğer Yusuf Reis
adlı Türk korsanının ilham verdiğini biliyor muydunuz? Cevabınız
'Hayır'sa acayip bir korsan hikayesine yelken açmak üzeresiniz,
haberiniz olsun!
JOHN WARD'DAN YUSUF REİS'E
İspanyolların Yahudi ve Müslümanları
sürdükleri, Fransız Katoliklerin Protestanları katlettikleri, İngiliz
Protestanların İrlandalılara soykırım uyguladıkları ve yeni kıta
Amerika'da beyazların yerli ırklara üstünlük kurdukları Rönesans
devrinin sonlarındayız. Çoğu Avrupa devleti gibi İngiltere de, Osmanlı
İmparatorluğu ile sıkı ticari münasebetler kurmuştur. Derin Tarih dergisinden Hasan Bulut'un araştırmasına göre;
İngiltere, Kıbrıs ve İzmir gibi limanlardan pamuk, ipek ve yün alıyor;
Manchester, Wiltshire, Gloucester, Essex ve Suffolk gibi sanayi
merkezlerinde işleyerek sömürgelerine ihraç ediyordu. Denizaşırı ticari
faaliyetlerinin dörtte birini oluşturan Osmanlı toprakları ile İngiltere
arasında gemiler gidip geliyordu.
Kuzey Afrika’da yerleşmiş olan ( ve serinin
üçüncü filmindeki Türkçe konuşan korsanlara çok da benzemeyen) Türk
korsanlar, Akdeniz’de dolaşan bu Avrupalı gemileri basıyor, mallarına el
koyuyor ve mürettabatını esir alıyorlardı. Ekseriyetini denizci, gemi
aşçısı, miço, tacir, balıkçı ve askerlerin oluşturduğu bu Hıristiyan
esirleri çeşitli sebeplerle gruplar halinde Müslüman oluyor ve Türk
korsanlara katılıyorlardı. Hatta kral II. Charles, kaptan Hamilton’u
esir düşen bazı İngilizleri fidye ödeyerek kurtarması için Kuzey
Afrika’ya göndermiş, fakat kaptan, esirlerin istemediği için
İngiltere’ye eli boş dönmek zorunda kalmıştı. Avrupa’daki Hıristiyan
korsanlar da Akdeniz’e gelerek buraların hakimi Türklere katılıyor ve
dindaşlarına korku salıyorlardı.
Akdeniz korsanların çekişmeleriyle
çalkalanadursun, güneydoğu İngiltere’nin sahil şehri Faversham’da bir
müstakbel korsan, John Ward gelir dünyaya. Gençliğini balıkçılık yaparak
geçiren Ward, 1558’de İspanyolların İngiltere’yi işgale kalkışması
üzerine kraliçenin izniyle korsanlığa başlar. İlginç de bir lakabı
vardır; Kaptan Jack Birdy, yani kuş Jack. Bu isimle yıllarca korsanlık
yapar. 1602’de Katolik rehinelerle dolu Danimarkalı bir gemiyi
yağmaladığı için Karayiplerde hapse atılır. 1603’te tahta çıkan I. James
İspanya ile barış ilan edince ordudan ayrılan John, adamlarıyla
limandan çaldığı küçük bir gemiyle büyük bir Fransız gemisini ele
geçirir. Ona da tıpkı kendisininki gibi ironik bir isim takamadan
duramayacaktır. “Little John” adını koyar gemisine, yani “Küçük John”
Adamları tarafından kaptan seçilen John, baskı
altında olduğu memleketini terke ederek Küçük John’la Katolik
gemilerini yağmalamak üzere Akdeniz’e açılır. Burada Osman Dayı adında,
kendisi gibi aslen İngiliz olan başka bir korsanla tanışır. Bir süre
sonra da mürettebatıyla beraber Müslüman olur. Yusuf adını alan John,
başındaki şapkayı çıkarır ve yerine filmdeki gibi olmasa da – Müslüman
alameti olan sarık sarar. Korsanımızın samimi bir Müslüman olduğunu ve
evvelden bağımlısı olduğu şarabı artık içmediğini, kendisini Tunus’ta
ziyaret eden İskoç seyyah William Lithgow’un hatıralarından öğreniyoruz.
Lithgow’un anlattığına göre bu ziyarette Yusuf Reis’le arasında şöyle bir diyalog geçmiştir:
- Görüyorsun dostum. Küçük bir kuşun aşkıyla büyüdüm.
- Hadi canım! Adı ne? Onu haberdar etmeli miyim sizce?
- Hayır, seni sandal faresi! Minnacık, küçücük bir kuş bu.
- Küçük bir kuş? Kaptan Jack, bir serçeden mi bahsediyorsunuz yoksa?
Tam burada serçenin İngilizcesinin ‘sparrow’
olduğunu hatırlatmamız gerek. Büyük ihtimalle senaristler konuşmanın
devamını okumamışlar; zira Yusuf Reis, Lithgow’a çocukken serçeleri
değil, civcivleri çok sevdiğinden bahsetmektedir. Aksi takdirde filmdeki
adı Jack Sparrow değil, Jack Chick olmalıydı.
DÜNYAYA KORKU SALAN KORSAN
1606 yılında Tunus’a yerleşen Yusuf Reis,
kendisinden evvel Hızır Reis’in nam-ı diğer Barbaros Hayreddin Paşa’nın
yaptığı gibi Tunus beyi Kara Osman’ın himayesinde korsanlığa başlar.
Sadece üç yıl içinde Türkler ve İngilizlerden oluşan adamlarının sayısı
500’ü geçer. Aralarında Kaptan Samson, Anthony Johnson, Yarmouth
Piskoposu Richard ve Southamptonlu James Procter gibi meşhurlar da
vardır.
Yusuf Reis Avrupa limanlarına akınlar yapar ve
ele geçirdiği ganimetlerle çok zenginleşir, hatta bir seferinde Reinera
e Soderina adında iki milyondan fazla Düka altını taşıyan Venediklilere
ait bir gemiyi ele geçirir. Tunus’ta kendisine mermerden ve kaymak
taşından muhteşem bir saray inşa ettirir. Kendisi gibi sonradan Müslüman
olan Jessimina adında Sicilyalı bir hanımla evlense de, İngiltere’de
kalan karısına para göndermeye devam ettiğini biliyoruz.
SPARROW'UN BAŞLIĞINDAN SARKAN AY YILDIZ
Jack Sparrow'un başlığından sarkan
ay-yıldız işlemeli aksesuarın yapımcılar tarafından kaptanın Osmanlı
vatandaşı bir Türk ve Müslüman oluşuna atfen kullanıldığı tahmin
ediliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder